ADALET KAVRAMININ EVRENSELLİĞİ VE GÖRECELİLİĞİ

Adalet kavramı hakkında ileri sürülen tezler ve görüşler, başlıca evrenselcilik ile kültürel görececilik yaklaşımları içinde farklılık göstermektedir.

Evrenselciler, adaletin, tüm insanlara kültürel ya da toplumsal bağlamından bağımsız olarak uygulanan insan haklar ve ahlakî yasalar gibi nesnel ilkelere dayandığını savunurlar. Bu görüş genellikle doğal hukuk fikirleriyle ilişkilendirilir ve adaletin, bireylerin doğuştan gelen onuruna dayandığını öne süren Immanuel Kant ve John Rawls gibi filozofların çalışmalarında yer bulur. Evrensel adalet anlayışı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi gibi uluslararası çerçevelerde kendini gösterir ve belirli hakların tüm insanlara içkin olduğunu iddia eder.

Buna karşılık, kültürel görecelik yaklaşımı, adaletin belirli kültürel, sosyal ve tarihsel bağlamlar tarafından şekillendiğini öne sürer. Bu bakış açısına göre, adil ya da adil olmayan şeyler toplumlar arasında değişiklik gösterir ve evrensel olarak uygulanabilecek nesnel bir standart yoktur. Bu görüş, Franz Boas ve Ruth Benedict gibi erken dönem antropologların çalışmalarına dayanır ve kültürel uygulamaların kendi bağlamlarında anlaşılmasının önemini vurgular. Görecelikler, evrensel adalet standartlarını dayatma girişimlerinin, özellikle sömürgecilik bağlamında, kültürel çeşitliliği göz ardı ederek etnosentrizme yol açabileceğini savunur.

Evrenselcilik ve görecelik arasındaki ihtilaf, bilhassa insan hakları ihlalleri gibi küresel meselelerde belirginleşir. Evrenselciler, kadın sünneti ve namus cinayetleri gibi uygulamaları adaletsiz olarak kınarken, görecelikler bu tür kültürel geleneklere saygı duyulması gerektiğini savunur. Bu durum, belirli uygulamaların evrensel olarak kınanması mı yoksa kültürel olarak özel kabul edilmesi mi gerektiği konusunda tartışmalara yol açar. Önerilen bir çözüm olan evrenselcilik içinde çoğulculuk anlayışı, evrensel insan hakları ile kültürel çeşitliliği dengelemeye çalışarak, adaletin yorumlanma ve uygulanma biçimlerinde çeşitliliğe olanak tanır.

İnsan onuru ve adalet gibi bazı ilkeler evrensel olarak tanınabilirken, adaletin nasıl anlaşıldığı ve uygulandığı, kültürel, sosyal ve tarihsel faktörlerden etkilenir. Günümüz dünyasında adaletin sağlanması, kültürel çeşitliliğe saygı ile temel insan haklarının korunması arasında bir denge kurmayı gerektirir; bu da adaletin hem evrensel bir hedef hem de kültürel bağlamlara derinlemesine kök salmış bir kavram olduğunu kabul etmeyi içerir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

SOSYOLOGCA'DA NEŞREDİLEN MAKALEM: ATTİLÂ'NIN HUN ORDUSUNA SÖYLEVLERİ TEMELİNDE GARBİYATÇI BİR IORDANES OKUMASI

KÖPRÜLÜ'NÜN TÜRKİYE TARİHİ VE BİR POLEMİK HAKKINDA